PERYÖN’ün (Türkiye İnsan Yönetimi Derneği), 32. kez düzenlediği İnsan Odağında Yönetim Kongresi bu yıl da iş dünyasının profesyonellerini bir araya getirdi. Bu yılki teması, "Psikoloji", "İnsan" ve "Teknoloji" kelimelerinin baş harflerinden yola çıkılarak "PİT Stop" olarak belirlenen kongre, yurt içi ve yurt dışından alanında uzman konuşmacıları, insan kaynakları profesyonellerini ve iş dünyası liderlerini buluşturdu.

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, kongrenin ilk günü düzenlenen “Liderlik Bilmecesi” oturumunda Harvard Business Review Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan’ın sorularını yanıtladı. Ana formülü, “liderden çok liderliğe odaklanmak” olarak veren Bülent Eczacıbaşı, liderlik konusundaki deneyim ve içgörülerini izleyenlerle paylaştı.

Liderliğe dair bu ilham verici sohbeti, Yaşam Blog için derledik.

Serdar Turan: Liderlik bilmecesi nedir, siz çözebildiniz mi?

Bülent Eczacıbaşı: Liderlik bilmecesi, liderlerin ortak noktalarını aramaktır. “İnsan olarak liderleri birleştiren, ortak bir noktada buluşturan nedir?” diye sorarsanız liderlik bilmecesini sormuş olursunuz. Bence yanıtı yoktur, onu da söyleyeyim. Çok çeşitli araştırmalar var, bunları inceleyebilirsiniz. Ama boşuna olacaktır, beyhude bir çabadır.

Tarihin her çağında yetişmiş büyük liderler var. Her ırktan, her milletten, her meslekten lider var. Hepsinin ortak noktasına baktığımızda şunu görüyoruz ki liderlerin hepsi çok çalışkan, akıllı ve tutkulu. Bu son derece doğru bir çıkarım ama bu özellikler, her alanda başarı için gerekli. Liderlik konusunda bize hiçbir ipucu vermiyor. O hâlde bu bilmecenin çözümü nerede? Cevabı şu: Gözümüzü liderlerden ziyade liderliğe çevirmekte. Yani, “Liderlerin ortak noktaları nedir?” sorusundan vazgeçip, “Liderlerin yaptıklarındaki ortak noktalar nedir?” diye sorarsak bilmece çözülür. Çünkü liderler hemen hemen aynı şeyi yapıyor: İnsanlara, kitlelere daha iyi bir yaşam umudu, barış içinde bir dünya umudu, özgürlük umudu, bağımsızlık umudu veriyorlar. Bunu yaparken bir vizyonu paylaşıyorlar. Bu vizyon onlar için vazgeçilmez bir gelecek tasarımı oluyor. Başka türlüsünü düşünemiyorlar. Bu vizyonun kökünde de sarsılmaz bir inanç oluyor. Liderlerin ortak noktalarını asıl buralarda aramak lazım.

Serdar Turan: Bu söylediklerinizden aslında liderliğin öğrenilebilir bir kavram olduğunu çıkarabilir miyiz?

Bülent Eczacıbaşı: Bence çıkarabiliriz çünkü liderlerin neyi nasıl yaptıklarına bakarsanız bunu görebiliyorsunuz. Kendinizi doğuştan büyük lider sanmaya kalkmayın. Liderleri izleyince bunları öğreniyorsunuz çünkü liderlerin yaptıkları işi ortaya çıkarırken izledikleri bir hareket tarzı, bir üslup, bir davranış biçimi var. Bunlar birçok liderde ortak. Nedir bunlar? Kendini değil, ekibini öne çıkarmak... Övgüyü hak eden insandan övgüyü esirgememek... İnsanlara teşekkür etmek... İnsanlara saygı göstermek gibi.

Liderlerin çok önemli bir özelliği de paylaşmak. Liderler sürekli paylaşıyor; bilgi paylaşıyorlar, tutkularını ve heyecanlarını paylaşıyorlar, gelecek tasarılarını paylaşıyorlar… Bu özellikleri incelemek ve bu yöndeki bir davranış biçimine kendimizi adapte etmek hiç de zor değil bence.

“Odak noktamızı liderden ziyade liderliğe çevirmeliyiz”

Serdar Turan: Çok güzel bir ifadeniz var: “Liderliğe bakmak, bir dağa bakmak, bir sanat eserine bakmak gibidir; biraz geriye çekilerek uzaktan bakmanız gerekir.” Uzaktan baktığımızda da karşımıza kurum kültürü çıkıyor. Ve son zamanlarda biz de yazdığımız birçok makalede liderin en önemli meydan okumalarından birinin kurum kültürünü yansıtmak olduğuna yer veriyoruz. Nasıl bakıyorsunuz bu etkileşime?

Bülent Eczacıbaşı: Kurum kültürünün bir numaralı sorumlusunun lider olduğunu ve kurum kültürünü korumanın ve geliştirmenin liderin sorumlulukları arasında en ön sıralarda yer aldığını düşünüyorum. Ve üstelik bu sorumluluğun devredilemez ve delege edilemez olduğunu düşünüyorum. Asyalılar kurum kültürünü akvaryumun suyuna benzetiyorlar. Bu benzetmeyi ben de çok seviyorum. Akvaryumda çok nadide, çok süslü balıklar vardır ki bizim gözlerimiz hep onlardadır. Ama akvaryumun suyu eğer temiz değilse o balıklar orada sağlıklı bir yaşam sürdüremez. Akvaryumun suyunun asla kirlenmemesi, zehirlenmemesi gerekir. İşte bu da liderlerin görevidir. Kurum kültürünün zehirlenmesi bir olasılık ve olabiliyor. Nasıl oluyor? Yanlış liderlerin iş başına gelmesiyle oluyor. Bazen kurum kültürüne yabancı liderlerin organizasyona gelmesiyle yaşanabiliyor bazen de alt kültürler büyüyor ve asıl kurum kültürünü alt edebiliyor. Bütün bunlar sık karşılaştığımız sorunlar maalesef. Bunu geri çevirmek de çok zor değil bence. İnsanlar lideri örnek alıyor, model olarak kabul ediyor hatta taklit ediyor. Onun üslubu, konuşma biçimi, etkileşim kurma yöntemleri insanlara bir model oluyor. O nedenle lider değiştiği zaman ya da lider davranışlarını değiştirdiği zaman kurum kültürünü değiştirmek de mümkün oluyor. 

Serdar Turan: Peki, insan kaynakları liderlerinin bu dönemde, ki kolay bir dönemden geçmiyoruz, nasıl pozisyonlanması, nerede durması lazım?

Bülent Eczacıbaşı: Bence çok temel bir soru soruyorsunuz. Bu yönetim alanının ve bu yönetim alanında çalışan profesyonellerin en temel sorusu. İnsan kaynakları nerede durmalı? İnsanlara, çalışanlara mı yakın olmalı, üst yönetime mi yakın durmalı? Bu sorunun cevabı hiç kolay değil. Bu biraz, yöneticilerin kendi kişiliklerine göre yanıtlamaları gereken, bulmaları gereken bir denge. Ancak bu dengeyi bulmakla yaşamları boyunca uğraşacaklar ve yaşamları boyunca dengeleyecekler. Çünkü genelde kimse bu dengeden memnun değildir. Benim şöyle bir önerim olabilir, daha doğrusu bu benim kendimce uyguladığım bir ölçü. Bence bir insan kaynakları yöneticisi en az lider kadar insanlara yakın olmalıdır. Belki biraz daha fazla insanlara yakın olmalarıdır. Yakın değilse orada büyük bir sorun var demektir. Orada kraldan daha fazla kralcı bir insan kaynakları yöneticisi var demektir. Bu da işletmelerde büyük bir sorundur.

“Liderler bugüne bakarken olabildiğince gerçekçi olmak zorundalar”

Serdar Turan: Şimdi biz, geniş zamana yayılan kavramları yazıp çizdiğimizde ya da sohbetlerimizde konu ettiğimizde liderlerimiz bize diyor ki, “Ben yangın söndürmekle uğraşıyorum sen bana şefkatli liderlikten bahsediyorsun. Bir dur, benim operasyonel, kısa vadeli dertlerim var. Günü kurtarmakla uğraşıyoruz.” Peki, siz ne düşünüyorsunuz? Hem gelecekte hem de bugünde nasıl yaşayacak lider?

Bülent Eczacıbaşı: Evet, bence de bir yönetici yani bir lider hem bugünde hem de yarında yaşamak zorunda. Bunu söylerken aslında şunu söylemek istiyorum: Hem gerçekçi hem de hayalci olmak zorunda. Ben ayrımı “bugün” ve “yarınla” yapıyorum. Liderler bugüne bakarken olabildiğince gerçekçi olmak zorundalar. Gerçekleri tarif etmek zorundalar. Tarif etmekten kastım duyurmak ve paylaşmak. Bugünün tanımlanması için sonuna kadar gerçekçiliğe ihtiyacımız var ama ileriye bakarken hayalci olabilirler, olmalıdırlar zaten. Benim çok sevdiğim bir liderlik tanımı var, “Liderin birinci görevi gerçeği tanımlamaktır, son görevi ise teşekkür etmek. Arada kalan yerde lider bir hizmetkârdır.” şeklinde. Bu, hizmetkâr liderlik diye bildiğimiz yaklaşımın çok güzel bir ifadesi. Birinci adım gerçeği tanımlamak, bugünü tanımlamak ve mümkün olduğu kadar gerçekçi tanımlamak.

Serdar Turan: “İnsan yönetiminde; zamandan, alandan, sektörden, hepsinden bağımsız olarak en büyük, tek bir meydan okuma söyleyin bana” desem ne dersiniz?

Bülent Eczacıbaşı: Bunun cevabını çok net verebilirim size. Yönetim alanında; zamandan, ülkeden, coğrafyadan, şirketlerin büyüklüğünden ya da küçüklüğünden, sektörlerinden bağımsız çok önemli bir sorun var: Aslında hepimizin sorunu olan insan egosu. Tabii ego hepimizin içinde olan bir şey, kendi çıkarını gözetmek. Bu, evrim sürecinde zaten içimize yerleşmiş bir hissiyat. Kendimizi korumak, kendi çıkarlarımızı korumak… Bu sayede bu günlere gelmişiz aslında; zorlukları yenerek ve çevremize uyum sağlayarak. Ama bu durum “aşırı” olduğu zaman çok büyük bir sorun doğuyor. Kendisinden başka bir şey düşünmeyen, hep kendisini öne atan insanlarla çalışmak oldukça zor. Hatta bu bazen daha da büyük bir boyutta oluyor, narsisizme varıyor. O insanlar başarılı oldukları zaman başarı sarhoşluğuyla, başarısız oldukları zaman da moral çöküntüsüyle felç oluyorlar. Bu gibi insanlar organizasyonlar için büyük sorun. Fakat bazen bu durum karşısında hiçbir şey yapamıyoruz çünkü bunların arasında çok başarılı insanlar da oluyor. Çok önemli noktalara gelmiş oluyorlar, işi başarıyla yönetiyorlar. Bazen de farkında dahi olmayabiliyoruz zira egoist kişiliğini başka çevrelerde hayata geçiriyor. Ama bazı işaretler oluyor ki o işaretlere gözümüzü ve kulaklarımızı açmamız lazım diye düşünüyorum. Nedir o işaretler? Mesela sürekli ben diye konuşan insanlar, kendi ekibini kendi çalıştığı bir kenara itip sadece kendinden bahseden kişiler. Daha kötüsü ekiplerinin başarısını kendi başarısı gibi gösteren insanlar. Bir diğer kötü işareti de şöyle görüyorum: Sürekli yapacaklarından bahseden insanlar. “Bunu yaptım, bunu başardım” değil de “Bunu yapacağım, şunu yapacağım” diyenler. “Yap da ondan sonra konuşalım” diyesi geliyor insanın. Bu gibi işaretlere de gözümüzün açık olması gerekiyor diye düşünüyorum.