Bu yazı Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı tarafından kaleme alınmıştır.

“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık… Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sözleri Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10. yılında o ünlü nutkunda söyler. “Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma” hedefini de yine aynı konuşmada dile getirir. 

Bugün geriye dönüp Cumhuriyetimizin ilk 100 yılına geniş bir perspektiften baktığımızda Türkiye’nin hemen hemen her alanda çok önemli başarılara imza attığını, hatta mucizeler gerçekleştirdiğini görürüz. Türkiye, ciddi sarsıntılar ve çalkantılarla dolu 20. yüzyılda yeniden doğmuş, tüm dünyanın hayranlığını kazanan çağdaş bir devlet kurmayı başarmıştır. Kısa bir zaman içinde, bu kadar geniş kapsamlı, topyekûn bir dönüşüm projesini hayata geçirebilen, vatandaşlarının yaşam kalitesini bu kadar artırabilen başka bir ülke bulmak zordur. 

Karnemizdeki bütün notlar pekiyi olmasa da dönem dönem inişler çıkışlar, talihsiz kesintiler yaşasak da bugün dışa açık, dünyayla bütünleşmiş bir ekonomiye, kamuda ve özel sektörde köklü kurumlara sahibiz. Bunları hiç şüphesiz ülkemizin yaratıcı ve dinamik insan gücüne borçluyuz. 

Türkiye’nin bugün de olanaksızlıklardan, zorluklardan yılmayan, her koşul altında yeni çözümler, fikirler üretebilen, “daha iyi bir gelecek” hayalini asla kaybetmeyen insanları var. Tüm Cumhuriyet kuşakları gibi, onlar da hem Türkiye’yi daha ileriye taşıma hem de tüm insanlığa faydalı olma konusunda güçlü bir arzu sergiliyorlar. 

Ne mutlu bize ki 82 yılını geride bırakan Eczacıbaşı Topluluğu olarak, bu görkemli hikâyenin bir parçasıyız. 29 yaşında vizyoner bir bilim insanı, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı tarafından 1942 yılında temelleri atılan Topluluğumuzun özellikle Türkiye’nin sanayileşme yolculuğunda öncü bir rol oynamasından dolayı gurur duyuyoruz. 

Bu öncülüğü mümkün kılan, hepimizi ortak bir paydada buluşturan unsur hiç şüphesiz “girişimcilik ve değer yaratma” tutkumuzdur. 

Eczacıbaşılılar olarak; her zaman girişimciliği, yeni sektörlere açılmanın çok ötesinde, çağdaşlaşmaya doğrudan katkı sunma, daha da önemlisi topluma kalıcı değerler kazandırma çabası olarak ele aldık. Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın “Özel girişimde ölçü, toplumun varlığını artırmadaki başarı düzeyidir.” sözü hep yol göstericimiz oldu. 

Sürekli yenilik peşinde koşan kurucumuzdan aldığımız ilhamla, inovasyonu ve yaratıcı düşünceyi de her zaman girişimciliğin ana güç kaynağı olarak gördük. Yenilikçi fikirleri desteklemekten ve denemekten çekinmeyen yöneticiler ve ekiplerle, kurum içi girişimciliğin geliştirilmesini önemsedik. Böylelikle üretimden yönetime, her alanda yüksek kalite ve evrensel standartlar anlayışını yerleştirme konusunda örnek alınan bir topluluğa evrilebildik. 

Aynı şekilde kurucumuzun kurumsallaşma konusundaki ısrarından hiçbir zaman vazgeçmedik. Kurumsal yönetişimin en başarılı, somut uygulamalarını hayata geçirdik. 

Bu sayede bir yandan iş dünyasına küresel ölçekte rekabet eden, güçlü kuruluşlar ve markalar; öte yandan sivil topluma bilim, spor ve kültür-sanat alanlarında, bugün çoğunun yarım yüzyılı geride bıraktığı, dünya çapında saygınlık kazanmış kurumlar kazandırdık. 

Peki ileriye baktığımızda ne görüyoruz? 

Her şeyden önce, belirsizliğin ve öngörülemezliğin kalıcılaşacağını, büyük olasılıkla daha da artacağını kabul etmemiz gerekiyor. Varoluşsal tehditler, en başta iklim krizi ve yapay zekânın doğurabileceği riskler artık hiç kimsenin inkâr edemeyeceği boyutlara ulaşacak gibi görünüyor. 

Bu açıdan, “paydaş kapitalizmi”ne artan ilgi bir umut oluştursa da, önümüzdeki yüzyılın jeopolitik çoklu krizleri, toplumsal kutuplaşmaları, gelir adaletsizlikleri, afetleri ve kitlesel göçleri ile geçen yüzyılı aratmayacağını söyleyebiliriz. Şimdiden böyle bir dünyada yönümüzü belirlememizi sağlayan mevcut haritaların hızla işlevsiz hâle geleceğini hissediyoruz. Örneğin, 5 bine yakın CEO’nun katıldığı küresel bir araştırmanın ortaya koyduğu sonuca göre, yöneticilerin yaklaşık yarısı, mevcut gidişatın aynen devam etmesi hâlinde, kendi şirketlerinin önümüzdeki 10 yılda hayatta kalamayacağını düşünüyor.

“Daha iyi bir gelecek” hayallerimizi gerçekleştirebilmek, kuruluşlarımızı dirençli, çevik ve öncü kılabilmek için elimizde hazır reçeteler yok. Üretken yapay zekâ da en azından bir süre daha bize etkili çözüm önerileri sağlayamayacak. O zaman mecburen kendimizi dönüştüreceğiz. 

Dönüşüm için mutlaka yapmamız gerekenlerin listesi oldukça uzun.  Ancak en temel birkaç maddeyi ele almak gerekirse şunları söyleyebiliriz: 

Öncelikle “gerçekçi” iyimserliğimizi kaybetmeyeceğiz. Heyecan verici hayallerin kurulması, yeni umutların yeşermesi için gayret göstereceğiz. Kendimizi zihinsel ve ruhsal açıdan geliştirmeyi, sürekli öğrenmeyi, bunu yaparken de her zaman akıl ve bilim yolunda ilerlemeyi ilke edineceğiz. Gerçeklerle korkusuzca yüzleşecek, iş modellerimizi, sistemlerimizi, alışkanlık ve önyargılarımızı gözden geçireceğiz. 

Sorunlara doğru teşhisler koyacağız. Ortak çözüm geliştirme ve ortak yaratıcılık olanaklarından daha çok yararlanmak için iş birliklerimizi artıracağız. Değer üreten kurumlara, ufuk açıcı projelere katkıda bulunacağız. Tüm paydaşlarımızla diyaloğu ve etkileşimi güçlendireceğiz. Veri analizi ve karşılıklı geri bildirim mekanizmalarımızı yetkinleştireceğiz. 

Stratejilerimizde, iş yapış süreçlerimizde çevresel, toplumsal ve kurumsal yönetişim (ESG) ilkelerini daha fazla gözeteceğiz. Olumlu etkimizi düzenli olarak artıracağız. Gençleri gerçek anlamda dikkatle dinleyeceğiz. Onlara sadece söz hakkı değil, fikirlerini hayata geçirme ve hata yapma hakkı da tanıyacağız. 

Tüm bu çabalarımızda, pusulamız olan akıl ve bilimin yolundan ilerlemekten, birbirimize olan güvenimizden ve Eczacıbaşı değerlerinden güç alacağız. 

“Muasır medeniyet”in, günümüz Türkçesi ile çağdaş uygarlığın, bugün hepimize yüklediği en önemli sorumluluk, başarılı olma zorunluluğu.

 Ben, Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında, tüm dünya için “daha çok ve daha büyük işler” yapabileceğimize yürekten inanıyorum. Büyük hayaller kurduğumuz, azimle çalıştığımız, işimizi çok çok iyi yaptığımız sürece…