Kuşaktan Kuşağa serimiz kapsamında genç Eczacıbaşılılarla bir araya gelen Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı, gençlerle “kırılım çağı” olarak adlandırdığı bugünü tanımlayan değişim dalgaları üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Eczacıbaşı-Monrol Üretim Uzman Yardımcısı Elif Sert, Eczacıbaşı Holding Sürdürülebilirlik Uzman Yardımcısı Kaya Aytuğ Demiral ve Eczacıbaşı Yapı Gereçleri Dijital Pazarlama Kıdemli Uzmanı Naz Uzunel sordu, Faruk Eczacıbaşı cevapladı.

Naz Uzunel: 1989’dan sonra yaşadığımız dönemi kırılım çağı olarak nitelendiriyorsunuz. Bu çağda değişimin çok hızlı gerçekleştiğini görüyoruz Kurumların değişime adaptasyonunun yeterli ve yeterince hızlı olduğunu düşünüyor musunuz? 

Bu soruya kısa bir yanıt verecek olursam, “Hayır!”. Çünkü değişim hızlanarak devam ediyor. Bugün dünyadaki politik liderlerinin ortalama yaşı 60’ın üzerinde, dünyanın yaş ortalaması ise 30 civarında. Değişimi içselleştirenlerle karar verici durumda olanlar örtüşmüyor. Çözüm, hiyerarşik yapılardan network yapılarına geçiş ile beraber kurum kültürünü değiştirmek olabilir. 

Değişimin hızını ve değişime uyum sağlama kabiliyetimizi en çok etkileyen kavramlarından birinin “networking” olduğunu düşünüyorum. Networking derken, daha çok insan tanımaktan değil, daha çeşitli bilgiye ulaşabilme seçeneğinden bahsediyorum. Bizim dönemimizde bilgiye sahip olmak çok önemliydi. Çünkü sahip olduğu bilgi kişiyi ileri taşırdı. Bence sizin çağınızla bizimki arasındaki en büyük fark; biz sahip olduğumuz bilgilere güvenir ve onunla var olmaya çalışırdık, sizler o bilgiyi tutmak yerine nereden alacağınız ve nasıl etkin kullanacağınızla ilgileniyorsunuz. Genç nesil bu bilinçle yetişiyor ve bu değişim, insanları bireysellikten daha çok bir network ortamında birlikte çalışmaya itiyor. Kişiler arasındaki etkileşimi artırarak güçlendiriyor. Önceden hiyerarşik yapı içinde bir işin, nasıl yapılması gerektiği net bir çerçeve içinde belirtilirdi.  Günümüzde bir işin nasıl yapılacağı kişinin kendi yetkinliklerine göre değişebiliyor. Eczacıbaşı Topluluğu’nun bu bahsettiğim sürece çok iyi uyum sağladığını düşünüyorum. Yönetici kuşağımız değişimi yönetebilecek bir kültüre sahip ve bunu her geçen gün geliştiriyor. Bir yandan da Topluluğumuzdaki yöneticilerin gençleştiğini görüyoruz. Deneyimin kıymetinin de farkında olarak, deneyimi teknolojinin bize sunduğu araçlarla buluşturuyoruz.

“Bence yeni nesil ile bizim arasındaki en büyük fark; biz sahip olduğumuz bilgilere güvenir ve onunla var olmaya çalışırdık. Oysa şimdiki kuşak, o bilgiyi tutmak yerine onu nereden alacağı ve nasıl etkin kullanacağıyla ilgileniyor.”

Elif Sert: Bazen değişimlerde bazı basamaklara takıldığımızı düşünüyorum. Bir kimya mühendisi olarak hayatta da beni üzerinde düşünmeye yönelten bir yasa var. Basamaklı tepkimelerde, tepkime hızını en yavaş basamak belirler. Bunu “Bir zincirin gücü, en zayıf halkasının gücü kadardır.” deyişiyle de çok benzetirim. Sizce değişimin hızını ne belirliyor? 

Değişimin hızını, network yapısının belirlediğine inanıyorum. Sen kimya mühendisisin. Ben mühendis değilim ama var olan kimya bilgilerime göre, örneğin A’dan D’ye giden bir zincirden bahsediyoruz değil mi? Kimyadan biraz farklı olarak, “A’dan D’ye gitmek için başka alternatiflerimiz var mı?” diye sorgulayan bir yaklaşım bu bahsettiğim.

Tüm süreci, farklı bakış açılarıyla da değerlendirebilme kabiliyeti... Ben buna “kırılım” diyorum. Yani insanın alışkanlıklarını bozarak onu bir noktadan öbür noktaya savuran bir dinamik. Somut örnekler üzerinden ilerlersek, önceden sadece gazete ve televizyonlardan haber alıyorduk. Ama sosyal medya diye yepyeni bir iletişim kanalı geldi. Eskiden gazeteci konuşurken şimdi herkes konuşuyor. A noktasından D noktasına giderken, zorunlu olarak dayatılan B ve C noktalarını sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu da siz gençlerin çok daha iyi yapacağınıza inanıyorum. 

Kaya Aytuğ Demiral: Ben de kırılım çağıyla bağlantılı bir soru sormak istiyorum. Temelinde dijitalleşme ve yeşil dönüşüm olan ikiz dönüşüme (twin transition) geçişin ne gibi fırsatlar sunacağını düşünüyorsunuz? Dijital teknolojiler yeşil dönüşümü hızlandıracak araçlar sağlayabilir mi? 

Bir yanda dünyanın mevcut durumu, diğer yanda da arzuladığımız dünyaya dair ütopik fikirlerimiz var. Bu ikisi arasındaki fark açıldıkça, yaşadığımız gerilimler de artıyor. Tüm dünya aynı gerilimi yaşıyoruz aslında. Ülkelerin yaşadığı sorunların nerdeyse %80’i aynı, geriye kalan %20’lik kısım ise coğrafyaya, kültüre, yönetime göre değişiyor. Ben kendi adıma, dünya ile ilgili ütopyamda sürdürülebilirliği temel bir anlayış olarak merkeze yerleştiriyorum. Dünya görüşümüzü doğrular üzerinden inşa etmek istiyorsak sürdürülebilirliğin ana zihniyet olarak yaşamlarımızda yer etmesi gerekiyor. Teknoloji ise bu vizyona hizmet eden bir araç. Teknoloji iyilik için kullanırsan iyi, kötülük için kullanırsan kötüdür. Teknolojinin gücünün hayatın her alanında ne derece farklar yarattığını görüyoruz. Doğru sistemler kurulabilirse teknoloji, enerji, hava kirliliği, küresel ısınma gibi gezegenin tüm sorunlarına çare olabilir.

“Dünya görüşümüzü doğrular üzerinden inşa etmek istiyorsak, sürdürülebilirliğin ana zihniyet olarak yaşamlarımızda yer etmesi gerekiyor.”

Kaya Aytuğ Demiral: Sürdürülebilirlik kültürü ile ilgili şunu söylemek istiyorum. Örneğin Topluluğumuzda, sürdürülebilirliğin sadece o iş kolundaki arkadaşlarımızın görev alanında yer aldığı gibi bir anlayış bulunmuyor. Topluluğumuzun tamamının bu zihniyeti benimsemesi için çalışmalar yapılıyor. 

Doğru olan yaklaşım tam da bu! Sürdürülebilirlik, olursa iyi olur diyebileceğiniz bir şey değil. Sosyal, çevresel, yönetimsel taraflarıyla çok kompleks bir kavram ve hem iş hem de özel hayatlarımıza dokunuyor. Dolayısıyla, sabah güne başladığımız andan itibaren aldığımız her kararın sürdürülebilirliğe etkisi var, bu sebeple tüm hayatımıza nüfuz etmeli. Bu derece önemli bir kavramı geliştirecek her türlü fikre ihtiyacımız var.  

Naz Uzunel: Sohbetimizin başında da hızlanarak artan değişimi konuştuk. Bizler her ne kadar dijital dünyanın içine doğmuş bir kuşak olsak da değişimi yakalamak bizler için bile çok güç. Bu ritme ayak uydurabilmek için bizlere ne önerirsiniz? 

Faruk Eczacıbaşı: Çok güzel bir soru, bu konu üzerine ben de zaman zaman düşünüyorum. Bence kendini doğru tanımlamak her şeyden önce geliyor. Burada üç önemli konu var: Düşünce yapısı, kullandığımız araçlar ve becerilerimiz… İyi olduğunuz alanların, becerilerinizin çerçevesini doğru çizdiğiniz ve ihtiyacınız olan araçları doğru belirlediğiniz takdirde dünyada yapamayacağınız hiçbir şey olmadığına inanıyorum. Diyelim ki matematikte çok başarılısın, gitar çalıyorsun ve İspanyolca konuşuyorsun… Düşün bakalım bunların ortak bir kesişme noktası var mı, oraya derinleş. Çünkü “senin nişin” orası. Sahip olduğun becerilerle kendine özgü ne yapabilirsin, nasıl bir fark ortaya koyabilirsin, buna odaklanmak önemli! Yoksa etrafımıza baktığımızda yapacak sayısız şeyler var, bunu hepimiz biliyoruz. Odaklandığın şey dünyanı değiştirecek. Hepinizin elindeki güç, aslında tahmin ettiğinizin katbekat ötesinde.

“Liderlikle ilgili çok sevdiğim bir söz var: ‘Bir lider, en iyi şekilde hizmet edendir.’”

Faruk Eczacıbaşı: Peki, Eczacıbaşı Topluluğu’nda farklı kuşakların iletişim kurabildiği, tecrübelerini aktarabildiği bir mekanizma olduğunu düşünüyor musunuz? 

Elif Sert: Eczacıbaşı-Monrol’de var bence. Bildiğiniz gibi, bizim kabilelerimiz bulunuyor. Kurduğumuz kabilelerde her seviyeden çalışma arkadaşımızla bir araya geliyoruz. Birbirimizi dinliyoruz, belli bir soruna ortak çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bu sayede de tecrübelerimizi birbirimize çok rahat aktarabiliyoruz. 

Naz Uzunel: Ben de Eczacıbaşı’nda böyle bir mekanizma olduğunu düşünüyorum. Bire bir çalıştığımız ve sürekli iletişimde olduğumuz yöneticilerimiz genelde Y jenerasyonu. Bu buluşmalar sayesinde aramızdaki iletişimi güçlendirdiğimize inanıyorum. 

Kaya Aytuğ Demiral: Bence de var ama bunun geliştirmeye açık olduğu kanaatindeyim. Farklı ekiplerden genç çalışanlar ve yöneticilerin çapraz şekilde daha fazla bir araya gelebileceği ortamlar ya da sistemler hayata geçirebiliriz. 

Faruk Eczacıbaşı: Kesinlikle katılıyorum. Bazen önünde yürüyen kişiye yetişmek için koşuyorsun ama sen koştukça o daha fazla uzaklaşıyor. Nesiller arası fark her zaman vardı. Ama aramızdaki fark küçülmüyor.