6 Şubat 2023’te yaşadığımız ve binlerce insanımızı kaybettiğimiz Kahramanmaraş depremleri bize bir kez daha gösterdi ki doğayla uyumlu, bilimi temel alan, çok paydaşlı bütünsel sistemlerle depremlere hazırlıklı olabiliriz.
Teknoloji destekli çözümlerin etkinleştirilmesi amacıyla çalışan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı ve Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı ve 2015’ten itibaren ihtiyaç sahiplerini kişi, eğitim kurumları veya sivil toplum kuruluşlarıyla buluşturan İhtiyaç Haritası Kurucu Ortağı Dr. Ali Ercan Özgür bir araya gelerek felaketler karşısında teknolojinin nasıl daha etkin kullanılabileceği ve iş birliğinin gücü üzerine konuştu.
Faruk Eczacıbaşı: 1999 depremi döneminde hepimiz bir travma yaşasak da böyle bir afetin doğurabileceği sonuçları maalesef kısa sürede unuttuk ve 6 Şubat depremini daha kötü deneyimledik. O zamanlar sosyal medya gibi iletişim kanalları yoktu. Şu an ise elimizde her türlü veri var. Bilimi temel alarak ve geçmişteki afetlerden edindiğimiz verileri kullanarak, önümüzdeki afetlere hazırlıklı ve dayanıklı olmak ve afet süreçlerini daha iyi yönetmek mümkün. Türkiye’ye en uygun modelin oluşturulmasında herkesin farklı sorumluluk ve etki alanı olacak.
Yaşadığımız depremlerin büyüklüğü ve etki alanı sebebiyle tekil kurum ya da bireylerin gücünün ötesinde bir iş birliği gerektiğini ve ağların önemini bir kez daha anladık. Endüstri döneminin hiyerarşik yapıların gücünü kaybettiği, yerine daha eşitlikçi, benzer hak ve ilişkilere sahip, ilişkide olduğu, birleştirdiği bağlantıların kuvvetini kullanan yapıları konuştuğumuz bir çağdayız. Yaşadığımız afet sonrası ağ temelli yapılar sayesinde, kendi başına bu derece etkin olmayacak birçok kişi ve kurum sisteme dahil oldu. Bir kişinin bilgi ve ilişki ağı ne kadar geniş, çeşitli ve yoğunsa etki alanı da o derece genişliyor.
Faruk Eczacıbaşı: İhtiyaç Haritası ağ temelli bir yapının güzel bir örneği. Ali, kısaca İhtiyaç Haritası nasıl doğdu ve ağ yapısını nasıl kullanıyor, anlatabilir misin?
Dr. Ali Ercan Özgür: İhtiyaç Haritası, Mert Fırat ile ortak geliştirdiğimiz bir fikrin ürünü. Mert’in aklında, sosyal yardımların sınıflandırıldığı bir ihtiyaç listesi oluşturmak gibi bir fikir varmış, ben de benzer bir fikrin harita üzerinde tasarlanabileceği düşüncesi üzerinde çalışmalar yapıyordum. O ihtiyaç listesiyle harita birleşti ve İhtiyaç Haritası doğdu. Projenin yazılımı gibi teknik kısımları da dahil birçok şeyin kurulumunu kısa sürede gerçekleştirdik ve 2015’te resmî olarak hayata geçirdik.
Sizin de belirttiğiniz ağ yaklaşımının sağladığı sosyal sermaye “network” ile daha hızlı bir organizasyon sağlayabiliyoruz. Öte yandan şirketlerin, STK’ların, sosyal girişimlerin ve uluslararası kuruluşların ve kamu kurumlarının afet ve iklim konuları için yapılacak kısa ve uzun vadeli iş birliklerini gündeminde tuttuğunu gördük ki İhtiyaç Haritası da tam bu düşünceyle ortaya çıktı. İhtiyaç sahipleriyle destekçileri böyle yardım alan-yardım veren olarak nitelendirmek yerine, yatay bir eksende buluşturmayı amaçladık. Zaman içinde teknolojiyi de etkin kullanarak fiziki imeceden online imece usulüne geçtik.
Faruk Eczacıbaşı: Teknolojinin sosyal faydanın etki alanını genişletmek ve afetlere karşı daha dayanıklı ve esnek mekanizmalar kurgulamak için nasıl bir rol üstlenebileceği hem kolay hem de zor bir konu. Kolay tarafı “teknoloji” dediğimiz zaman çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Hangi sorunun çözümüne teknolojinin desteğini ararsanız bir yerden bulabilirsiniz. Ama bunun ötesinde neler yapılabilir diye bakarsak, dünyadaki örnekleri değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bundan sonra barınmadan eğitime, psikolojik destekten uzmanların yerinde katkısına kadar çok alanda bilgi ve iletişim teknolojilerinden destek alınabilir. Oluşturulacak yenilikçi projelere bir sosyal girişim gözüyle bakmak ve çıktılarını ve beklentilerini buna göre tanımlamak gerekiyor. Bu konuda dünya çapında başarılı örnekler bile yaratılabilir diye düşünüyorum.
Etkin sistemler tasarlayabilmek için verilerin paylaşımı konusu önemli. Bu kapsamda en büyük görevlerimizden biri veri paylaşımlarının özerk bir yapı altında yer alması için hukuki altyapısını hazırlamak ve yararlı uygulamalar ortaya çıkarabilmek. Biz Türkiye Bilişim Vakfı olarak kendi payımıza bunu bir misyon olarak belirledik ancak bunun devamlılığı da önem kazanıyor. Afetlerden gelir eşitsizliğine ve iklim krizine kadar birçok sorunun çözümüne katkı sağlayacak şekilde veriyi uygulamaya dökebileceğimiz bir çağdayız.
Dr. Ali Ercan Özgür: Verilerin toplanması bir örgütlülük de gerektiriyor. Öte yandan, bu verilerin herkese açılması, üzerinde durulması gereken farklı bir konu. Biz verileri hem Birleşmiş Milletler ile hem de isteyen diğer kurumlarla kapsamlı bir rapor çıkartıp paylaşıyoruz. İhtiyaç Haritası’nın sitesi olan afetharitasi.org’da birçok veriyi paylaşıyoruz ancak onun da geliştirilmeye ihtiyaç var.
Şeffaflık meselesine gelirsek, bunda kamunun sorumluluğunu da unutmamak lazım. Belki ilerleyen yıllarda Türkiye Bilişim Vakfı açık veri çalışmalarında öncü olur, bu tip veriyi yönetmekle ilgili bir program yapar. Bunlar esasında dayanışma sürecinin ürünleri, toplumun yaratmış olduğu verilerden oluşuyor. Açık veri portalları üzerinden bunun sistemleştirilmesi iyi bir sonuç verebilir. Bu veriler sayesinde farklı uygulamalar çıkabilir. Yeni depremlerle veriler oluşmaya devam ederken yine onlarla ilgili analizler ve çalışmalar yapılabilir.
Faruk Eczacıbaşı: Ali, 6 Şubat depremlerinden İhtiyaç Haritası olarak neler öğrendiniz?
“Nasıl şeffaf ve etkili bir şekilde sistemleştiririz, bunu tartışmalıyız”
Dr. Ali Ercan Özgür: Deprem öncesi, anı ve sonrasında yapılacaklar üzerine hayati denilebilecek öğrenimlerimiz oldu hiç kuşkusuz. Afet ve kriz durumlarında şeffaf iletişimin ne kadar değerli olduğunu, iyi bildiği ve etki alanında fayda yaratabilecek aktörlerin hızlı dahiliyetinin, örneğin Karayolları’nın yolları açması, Türkiye’deki 120 binin üzerindeki inşaat firmasına makine ve ekipman için çağrı yapılması, online platformlarda milyonlarca ürün satan ve devasa depolara sahip firmalara “depoları yönetin” talimatı verilmesi gibi uygulamaların ne kadar fayda sağlayabileceğini gördük. Afetlere hazırlıklı olmak adına depremin öncesinde, bugün sürekli konuştuğumuz afet tatbikatların yapılmış olması, insanların canını teslim ettiği müteahhitlerin denetimi, ev yapmanın bu kadar kolay, ucuz ve bilimsiz olmaması için gerekli önlemlerin alınması, imar affının çıkmaması, barınma hakkının bu kadar ticarileşmemesi, toplumda afet eğitimlerinin ve gönüllülerin yaygınlaşması gerektiğini tecrübe ettik.
Elbette felaketin ertesinde de neler yapabileceğimizi daha iyi anladık: İnsanların acısını paylaşmak, ailesini kaybedenleri sarıp sarmalamak, edinilen tecrübeleri unutmamak, doğa ile uyumlu yaşam alanları yaratmak, bilinçli ve aktif yurttaş katılımının önünü açmak, bilgiye dayalı hesap sormak, bireysel olarak en az bir STK’da gönüllü olarak görev yapmak, ben değil biz bilinciyle sorumluluk almak... Tüm bunlar kazanımlarımız oldu.
Bu deprem ayrıca bize geniş coğrafyada çalışmayı öğretti. Şeffaf ve yerel bazlı bir tedarik süreci oluşturduk. Bu süreçte STK’ların, özel sektörün ve bireysel herkesin gönüllü ve örgütlü olma isteği var, bu açıdan çok güzel bir kanal kuruldu. Açığa çıkan bu yeni enerjiyi korumamız gerekiyor. Ancak şu an önemli olan gönüllülüğün ve insanların destek duygusunu nasıl şeffaf ve etkili bir şekilde sistemleştiririz, bunu tartışmalıyız.
“Doğru insanları bulmalı ve dünyadan iyi örneklerden faydalanmalıyız”
Faruk Eczacıbaşı: Gönüllülük meselesi kısa vadeli olduğundan uzun vadeli bir plan olarak kurgulamak oldukça zor. İnsanlar bir süre sonra kendi hayatlarına dönüyor. Bizim gönüllülüğü kurumlaştırmaya, sürdürülebilir bir modele dönüştürmeye ihtiyacımız var. Bunun için doğru insanları bulmalı ve dünyadan iyi örneklerden faydalanmalıyız.
Bunun yanında doğru finansman olanaklarını elde etmek şart çünkü şu anda müthiş bir mobilizasyon var, pek çok kaynak aktarılıyor. Profesyonelce çalışıp fayda yaratırken kendi yararını da gözetmek gerekiyor. Böylece profesyonel çevreleri de işin içine almış oluyorsun. Uzun dönemli olarak neleri ölçüp değerlendireceğimiz de bu süreçte önem kazanıyor. Deprem bölgesinin hangi hedeflere ulaşıldığı takdirde yaşanabilir hale gelebileceğini ve katma değer yaratabileceğini gerçekçi matrislere oturtmak gerektiğini düşünüyorum.
Dr. Ali Ercan Özgür: Depremden 90 gün sonra işin kalkınma boyutu devreye giriyor. Bu anlamda biz de Gaziantep Ticaret Odası, Adana Ticaret Odası, Hatay Ticaret Odasıyla iş birliği içinde “Regeneer Recovery Center” kuruyoruz. Bizi eş lider olarak gören Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) da sonrasında buna dahil olacak. Şu anda çadır kentlerde insanlar yaşıyor ama insanların istihdam edilmesi gerekiyor. Sizin yaptığınız gençlerin istihdamına yönelik çalışmalar da bu durumun devamlılığını oluşturuyor.
“Gençlerin afet yönetim süreci için de eğitilmesi gerekiyor”
Faruk Eczacıbaşı: Gençlerin bu süreçteki atılımları, hızla inisiyatif almaları beni gururlandırıyor. Onların her şeye rağmen dayanışma içinde olmaları çok güzel. Farklı işlerde yeteneğe sahip gençlerin her alanda yetiştirilmesi ve faydalı birer birey olarak ağlara dahil olabilmeleri için bir çalışmalar yapmak çok önemli. Başlangıç Noktası Akademi’de yer alan kırılım çağı yetkinlikleri, yazılım, yeni medya, girişimcilik gibi konularda eğitimleri ve sektör liderleri ve akademisyenlerden mentorlukları depremden etkilenen gençlerin kullanımına açtık. Ayrıca depremzede gençlere yönelik ücretsiz psikolojik güçlendirme ve akran öğrenmesi desteği sunuyoruz.
Dr. Ali Ercan Özgür: Gençlerin afet yönetim süreci için de eğitilmesi gerekiyor. Mesela forklift kullanmak önemli bir beceri, bunu bu depremde gördük. Her kurumun kendi arama-kurtarma ekiplerini kurması bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte bizler gibi bireysel gönüllülerin de hayat kurtarıcı temel becerileri geliştirmesi gerekiyor. Bu bilgileri geliştirecek temel eğitimler var. Belki hepimiz bunu alıp bir de uzmanlık alanı seçip, örneğin bir afet olduğunda elektrik işleri ile uğraşacağım diyebilecek duruma gelmeliyiz. Burada hepimize sorumluluk düşüyor.
Bizim bu genç nüfusu kinetik enerjiye dönüştürmemiz gerekiyor, onu da genç bakışla yapmamız gerekiyor. O yüzden sistemleri sorgulayan, yeni araçlar yaratan, iç sesini dinleyen mekanizmalar yaratmaya ihtiyaç var. Bugün nüfusumuz daha fazla ve daha çok insana erişmek gerekiyor. Bu genişleyen nüfusla birlikte göç ve sınır güvenliği, kaynakların tüketilmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sorunlar da arttı. Bunların üstesinden tek başına kalkmak mümkün değil.
Kalkınma için teknolojiler üretmenin bir ihtiyaç olarak gündeme geldiği bir dönemden söz edebiliriz. Bizler de sosyal teknoloji girişimlerini arttırmayı ve bunu destekleyecek mekanizmalarla buluşturmayı bir hedef olarak belirlemeliyiz. Benim görebildiğim örnekler arasında Blockchain projelerinden biri olan Holochain var. Verilerin tekelleşmesi için mücadele eden Platform Kooperatifçiliği var. Onlar başarılı olup büyük paralar kazanırsa ve onu tekrar topluma verirse sosyal ekonomi de oluşur.
Faruk Eczacıbaşı: Bilimin yol göstericiliğinde, teknoloji temelli, esnek ve dayanıklı sistemlerin nasıl geliştirilebileceğine kafa yormalıyız. Kırılımların yaşandığı bir dünyada esnek, ağ yapısıyla hareket eden, etki alanının teknolojinin de kullanımıyla üssel şekilde genişleyebileceğinin bilincinde yapılar, modeller kurgulayabiliriz. Bunun karşısında mevcut sistemin kendini koruması ve karanlık tarafın saldırıları olacak, buna yönelik de bilinçli olmalıyız. Türkiye’ye en uygun modelin oluşturulmasında kurumların ve bireylerin farklı sorumluluk ve etki alanı olacak. Özellikle gençlerin bu süreçteki atılımları, hızla inisiyatif almaları beni gururlandırıyor. Gençleri ağlara entegre etmenin yöntemlerini bulmak çok önemli.