Günümüz çağdaş sanat dünyasında özgün projeleriyle adından sıkça söz ettiren Olafur Eliasson’un, sanatının şekillenmesinde önemli bir rol oynadığını söylediği İstanbul’da ilk kişisel sergisi “Olafur Eliasson: Senin beklenmedik karşılaşman” Haziran ayında  kapılarını açmıştı.

Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucu sponsoru olduğu İstanbul Modern’in 20. yılında ev sahipliği yaptığı sergi, Eliasson’un 30 yıllık kariyerinden kapsamlı bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. “Senin beklenmedik karşılaşman”, sanatçının kariyeri boyunca ele aldığı konu ve kavramlar ile dünyadaki güncel tartışmalara olan derin ilgisini gözler önüne seriyor. Sınırların geçişken olduğu tematik bölümler çevresinde kurgulanan sergi, ışık, renk, algı, hareket, geometri ve çevre gibi başlıklara odaklanıyor. Sergi seçkisi, müze koleksiyonu ve müzedeki diğer süreli sergilerdeki yapıtlarla, ölçek, biçim ve ifade teknikleri bağlamında özgün karakterini kaybetmeden iletişim kuruyor.

Eczacıbaşı Topluluğu ve Topluluk markalarından VitrA’nın sponsorluğunda izleyici ile buluşan serginin küratörlüğünü İstanbul Modern ekibinden Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun ve Ümit Mesci üstleniyor. 9 Şubat 2025’e kadar gezilebilecek sergiye biraz daha yakından bakalım.

İstanbul’un eşsizliğinden ilham alan eserler

Olafur Eliasson’un İstanbul ile tanışması 1997 yılına denk geliyor. “Senin beklenmedik karşılaşman” ismini verdiği sergisinde İstanbul’un eşsiz konumuna atıfta bulunan birçok eserin olduğunu söyleyen Eliasson, İstanbul’un kendisindeki karşılığını şöyle anlatıyor: “5. Uluslararası İstanbul Bienali sırasında şehirle güçlü bir bağ kurdum. Seyir, uyum ve deniz temaları uzun süredir sanatsal pratiğimin merkezinde. Ve tüm bu kavramlar İstanbul’da özel bir titreşime sahip.”

Olafur Eliasson, serginin konumunun bir getirisi olarak ziyaretçilerin eserler arasında kendilerini yönlendirebileceklerini ve sonrasında dikkatlerini farklı destinasyonlara doğru yola çıkmış gemilere verebileceklerini söylüyor. Eliasson, bu aşamada oluşan durumu şöyle izah ediyor: “Bu şekilde, bu yeni eserler ve genel anlamda sergide sunulanlar, müzenin mekânından ve İstanbul’dan ilham alırken iç ve dış arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor.”

İstanbul Modern Şef Küratörü Öykü Özsoy Sağnak ise sergiyi şöyle anlatıyor “Olafur Eliasson genellikle yapıtlarına ve sergilerine isim verirken ‘senin’ zamirini kullanır ve yapıtlarını deneyimlerken bizlerin beklenmedik, şaşırtıcı karşılaşmalar yaşamasını hayal eder. Türkiye’deki ilk kişisel sergisini gerçekleştirmekten heyecan duyduğumuz Olafur Eliasson’un yapıtlarıyla kurguladığı dünya her yaştan izleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatıyor.”

“Sanat evrensel bir dil”

İnsanları düşünmeye zorlaması ve başka türlü kolayca anlaşılamayacak bir durumun içselleştirilmesine yardımcı olması açısından sanatı bir dil gibi gördüğünü söyleyen Olafur Eliasson, böylelikle sanatın aynı zamanda toplumların dönüşümünde önemli bir rol oynadığını düşünüyor.

Değişimden ziyade dönüşüm kelimesinin daha kapsayıcı olduğunu savunan Eliasson, bu bağlamda kuralcı olmayan ve izleyiciye sabit mesajlar vermeyen sanat eserleri üretmeye çalıştığının altını çiziyor: “Sergime gelen bir ziyaretçi ile sanat eserinin buluşması ve aralarındaki etkileşimin kazandığı anlam benim için çok önemli. Çünkü ancak o sayede sanat, hepimize doğası gereği çoğulcu ve değerli bir alan sunuyor. Tüm farklılıklarımıza rağmen, bakış açılarımızdaki yelpazenin genişliğine rağmen hepimiz bir sanat eseriyle bağ kurabiliyoruz.”

“Küresel ısınma konusunda farkındalık dönemini geride bıraktık”

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) İyi Niyet Elçisi de olan Olafur Eliasson, iklim krizine dair aktivist tavrını eserlerine mutlaka yansıtıyor. Çevreye olan hassasiyetinin, çocukluğunun büyük bir bölümünün İzlanda’da geçmesiyle yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Eliasson, Berlin’de; zanaatkârların, mimarların, arşiv uzmanlarının, araştırmacıların, aşçıların, sanat tarihçilerinin ve teknisyenlerin oluşturduğu geniş kapsamlı bir ekibe ev sahipliği yapanı Studio Olafur Eliasson’da sürdürülebilirlik ve küresel ısınma gibi konular üzerine projelere imza atıyor. Bu meselelerde sanatsal arayışlar, çözümlemeler sunmakla birlikte, eser üretimi ve sergilerin hayata geçme aşamasında da karbon ayak izini azaltmak adına projeler geliştiriyor.

Olafur Eliasson, iklim değişikliğiyle ilgili gelinen noktayı ve krizler arasındaki bağlantısallığı şöyle aktarıyor: “Artık herkes küresel ısınma ne, biliyor. Farkındalık yaratma dönemini geride bıraktık. Şunu da biliyoruz ki hiçbir kriz tek başına karşımıza çıkmıyor, hepsi birbiriyle bağlantılı. Pandemi, ırkçılık ne derseniz hepsi bir şekilde iklim kriziyle bağlantılı. Ben Berlin’deki stüdyomda ürettiğimiz her işte başrole sürdürülebilirliği koyuyorum. Bazı sanat eserlerimde iklim krizine kavramsal olarak da yer veriyorum.”