Ekonomik kalkınmanın, sosyal ve kültürel kalkınma ile beraber gerçekleşeceğine inanan Eczacıbaşı Topluluğu, 81 yıldır toplumun sanatla bağının güçlendirilmesini sorumlulukları arasında sayıyor. Topluluğun kurucu sponsorluğunu üstlendiği İstanbul Modern, bugün Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak dünyanın önde gelen kültür sanat kurumları arasında yer alıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında “İstanbul’dan dünyaya bir hediye” olarak hayata geçen İstanbul Modern, ziyaretçilerini tasarımı Renzo Piano’ya ait olan ve “dünyanın en muhteşem 50 yeri” arasında gösterilen yeni müze binasında ağırlıyor.

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı:

“İstanbul Modern’in yeni binası, Türkiye’nin kültür birikimine zenginlik katma hayalimizin bir ürünü.”

Sanat bilinci ve sevgisinin gelecek nesillere aktarılması İstanbul Modern’in ilk günden itibaren temel hedeflerinden biri oldu. 20. yılına yaklaşan İstanbul Modern’in bu misyonunun genç nesiller üzerinde yarattığı ve bundan sonra yaratacağı etki hakkında neler söylersiniz?

Eczacıbaşı, toplumsal yaşamı geliştirme misyonunu her zaman uzun vadeli bir anlayışla ele alan bir Topluluk. Gençler toplumun geleceği ve ülkemizin potansiyelini hayata geçirebilecek en önemli varlığımız. Kurucumuz Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, gençliğin ve yaşlılığın insanın yaşı ile ilgisi olmadığına inanırdı. “Geriye bakarak yaşayan insan yaşlıdır, ileriye bakan insan kaç yaşında olursa olsun gençtir.” derdi. Ben de gençliğe büyük bir güven duyuyorum.

“Eczacıbaşı'nda gençlerin yeri ayrı” diyerek, hem Topluluk bünyesinde genç Eczacıbaşılara yönelik eğitim, kariyer ve staj programları kurguluyor, hem de ülkemizdeki gençlere spor, bilim, eğitim ve kültür sanat alanında sağladığımız ayrıcalıklarla da onların yanında olduğumuzu hissettiriyoruz.

Kültür sanat alanında Genç Bilet ile tüm İKSV festivallerine 10 TL’ye bilet sağlarken, İstanbul Modern'de de Genç Salı ile 18-25 yaş arası gençlerin salı günleri İstanbul Modern’i ücretsiz deneyimleyebilmeleri için destek veriyoruz.

Uzun yıllardır fotoğrafçılıkla ilgileniyorsunuz. İstanbul Modern’in yeni binasının inşaat sürecini fotoğrafladınız ve “Dönüşümden Yansımalar: Yeni İstanbul Modern’e Doğru” serginiz ve fotoğraf kitabınızla İstanbul Modern’in inşa sürecine dair tanıklığınızı bizlerle paylaştınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı, tanıklık süreciyle ilgili neler paylaşmak istersiniz?

İstanbul Modern’in yeni binası, “teknolojiyle insan emeğinin üstün bir estetikle birleştirilerek ülkenin kültür birikimine zenginlik katma” hayalinin ürünü. “Dönüşümden Yansımalar: Yeni İstanbul Modern’e Doğru” çalışması ise benim İstanbul Modern’in yeni binasının oluşum aşamasında yaşadığım heyecanın bir yansıması. Bu fikir, bu heyecanı paylaşma arzusunun bir ürünü. Şubat 2021-Mart 2022 tarihleri arasında çektiğim fotoğraflarda, kendi açımdan binanın yapılış öyküsünü anlatmaya çalıştım. Binanın hızla gerçekleşen dönüşümüne, şantiyenin işleyişine, işçilerin çalışmalarına, inşaatın ritimli hareketine dair “an”ları yakalamaya çalıştım.

Fotoğraflarda izleyiciyi, aynı zamanda yeni binanın, inşaatın tamamlanmasıyla birlikte ortadan kaybolan, görülmeyecek, bilinmeyecek halinin içinde bir yolculuğa çıkarmayı amaçladım. Mekânla iç içe geçen portreler aracılığıyla da emekleriyle binanın dört bir yanında izlerini bırakan insanları ele alarak, insan emeğini ön plana çıkarmak istedim.

İstanbul Modern’i, Topluluğun kültür ve sanata yaptığı yatırımla toplumsal yaşamı geliştirme misyonu bağlamında nasıl değerlendirirsiniz?

Eczacıbaşı Topluluğu, toplumun gelişmesi konusunda iş dünyasının sorumluluk alması gerektiğine inanan bir gelenekten geliyor. Kurucumuz Dr. Nejat F.  Eczacıbaşı, kültür sanata duyduğu kişisel ilginin yanı sıra sanatın toplumla buluşturulması yoluyla toplumsal gelişime destek sağlamanın gerekliliğine inanıyordu.  

Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılında geriye dönüp baktığımızda, Cumhuriyet’i kuranların büyük bir öngörüyle yıkıcı bir savaşın enkazı kaldırılmadan kültür sanat alanına eğildiklerini görüyoruz. Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın kültür ve sanat alanına inancının, heyecanının da kaynağı, Cumhuriyet’in yarattığı bu rüzgârdı. Cumhuriyetimizin 50. yılında kurulan İKSV’nin ve 2004 yılında ziyarete açıldığından bu yana yurtiçi ve dışından büyük ilgiyle karşılanan İstanbul Modern’in gelmiş oldukları noktaya bakınca Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın hayallerin bir ölçüde gerçekleşmiş olduğunu görüyorum. Cumhuriyetimizin 100. yılında, kurucu sponsoru olduğumuz İstanbul Modern’in önemli bir mimari eser olarak nitelendirilecek yeni binasının ülkemize kazandırılmasından ve müzenin yeniden toplumla buluşmasından büyük bir mutluluk duyuyorum.

Eczacıbaşı Topluluğu olarak, sanatın her alanda iyileştirici gücüne, yaratıcılık için ilham kaynağı olduğuna, bu kanı daha da çok paylaşıldıkça ülkemizin daha da kalkınacağına, mutluluk ve refahına katkı sağlanacağına inanıyoruz. Kurucusu olduğumuz kültür sanat kurumları aracılığıyla bu amaç için çalışmaya devam ediyoruz. 

Bu bakış açısı, Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi İstanbul Modern’in kuruluşunun ve böylelikle ülkemizin sanatsal birikiminin küresel ölçekte paylaşılmasının ve geleceğe aktarılmasına aracılık etmesinin de temelini oluşturuyor. 

Çağımızda artık müzelerin sadece yapıtların sergilendiği bir mekân olmadığını, bir anlamda sanatla iç içe olunan bir yaşam merkezi konumuna dönüştüklerini görüyoruz. İstanbul Modern, günümüzün en önde gelen müze mimarlarından biri olan Renzo Piano’nun tasarladığı yeni binasıyla, bu yaklaşımın dünyadaki en iyi örnekleri arasındaki yerini aldı. İstanbul Modern, yeni binasıyla gerek Türkiye’deki gerekse yabancı sanatçıların yapıtlarını sanatseverlerle buluşturarak topluma hizmet ediyor.

“Yükselen kültür çağında bir kültür ülkesi” olarak Türkiye’nin konumu ve geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Topluluğun kurucu sponsoru olduğu İKSV, İKSEV ve yeni binasıyla Cumhuriyetimizin 100. yılına bir armağan olan İstanbul Modern, bir kültür ülkesi olan Türkiye’ye bu anlamda nasıl bir katkı sağlıyor?

Türkiye, Hitit, İyonya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarından ve Cumhuriyet’in birikimlerinden süzülüp gelen büyük bir kültürün mirasçısı. Sayısız kültüre ev sahipliği yapan Anadolu, her köşesinde uygarlığın derin izlerini taşıyor. Dünyada söz sahibi olmuş iki büyük imparatorluğun başkenti olan İstanbul ise geçmişten bu yana taşıdığı “şehirlerin kraliçesi” unvanını her yönüyle hak ediyor. Bizlere de bu muhteşem mirası korumanın yanı sıra saygıyla temsil etme ve geliştirme misyonu düşüyor. Kültür ve sanatın, tam da bu misyonu gerçekleştirme yolunda en önemli güç olduğunu düşünüyorum.

Ülkemizin, kültür varlığı ve çeşitliliği bakımından eşsiz zenginliğini hem toplumumuzu ileriye taşımak hem de Türkiye’yi kültür sanat alanında dünyada hak ettiği yere yükseltmek için daha iyi kullanmalı ve bu yönde daha çok çaba sarf etmeliyiz.

Bu noktada, yeni binasının açılışı Cumhuriyetimizin 100. yılına denk gelen İstanbul Modern’in, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkartacağız.” sözünü gerçekleştirmeye güçlü bir katkı sunacağına inanıyorum.

Renzo Piano, eşi bulunmayan güzelliklere sahip İstanbul'da, benzersiz Boğaz’ın kıyısında ve kentin tarihi yarımadasının tam karşısında adeta bir kültür mabedi tasarladı. Müzenin, Eczacıbaşı koleksiyonunun toplumla buluşmasıyla başlayan yolculuğu, şimdilerde dünya çapında bir marka olarak devam ediyor. Ülkemizin sanat alanındaki birikimini, yaratıcılığımızı, sahip olduğumuz evrensel değerleri ve çağdaş kültür kimliğimizi ortaya koyan yapıtlar, tüm dünyadan ziyaretçilerle buluşarak Türkiye’yi kültür sanat alanında çok daha ileri bir konuma taşıyor.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Türkiye'nin ve İstanbul’un tanıtımına, sanatçıların motivasyon ve eğitimine, eser üretimine, sanatçılarımızın dünyaya tanıtılmasına, toplumun kültür yaşamına artan katılımına, kültürel okuryazarlığın gelişimine ve sanatseverlerin eğitimine yaptığı katkıları 50 yılı aşkın bir süredir aynı başarıyla sürdürüyor. İzmir Kültür Sanat Eğitim Vakfı (İKSEV) da İzmir’in önde gelen kültür ve sanat kuruluşu olarak bir yandan Uluslararası İzmir Festivali ile her yıl dünya isimlerini İzmir’de ağırlarken bir yandan da düzenlediği yarışmalarla çağdaş beğeninin ulusal ve uluslararası kültür düzeyinin altına düşmemesi için çalışmalar yürütüyor.

“Ülkemizin sanat alanındaki birikimini, yaratıcılığımızı, sahip olduğumuz evrensel değerleri ve çağdaş kültür kimliğimizi ortaya koyan yapıtlar, tüm dünyadan ziyaretçilerle buluşarak Türkiye’yi kültür sanat alanında çok daha ileri bir konuma taşıyor.”

İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı:

“Yeni müze binamız sayesinde sanatseverlerle ve genç izleyicilerimizle daha güçlü bağlar kuracağımıza inanıyorum.”

Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi İstanbul Modern’in kurulma yolculuğu nasıl başladı? Müze, Türkiye’nin kültür sanat yaşamının şekillenmesinde nasıl bir rol üstlendi?

2004’te, bugün yeni binanın yer aldığı alanda bulunan Karaköy’deki 4 no’lu Antrepo’da açılan İstanbul Modern, yoğun ve özverili bir çabanın sonucunda sanatseverlerle buluşabilmişti. İstanbul’da eksikliği çok hissedilen bir modern sanat müzesi kurma fikri, 1987’de düzenlenen 1. İstanbul Bienali sonrasında ortaya çıkmıştı.

O tarihten itibaren tüm önceliğimiz, İstanbul’u kültür sanat alanında da ileriye taşıyacak bir modern sanat müzesi kurma arzusu oldu. 2003’te 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nde sergi mekânı olarak kullanılan 4 no’lu Antrepo’nun bu amaca en uygun bina olabileceğini hissettik.

İstanbul Modern, 11 Aralık 2004’te kapılarını açtığı günden itibaren yoğun bir ilgiyle karşılandı. O tarihten sonra pek çok ilki gerçekleştirdik. Sanatın her alanında sayısız etkinlik düzenledik. Kısa sürede kentin uluslararası ziyaretçileri için görülmesi gereken önemli kültür sanat merkezlerinden biri haline gelen İstanbul Modern, Türkiye’nin sanatsal üretiminin ulusal ve uluslararası kitlelere aktarılmasında da aktif bir rol üstlendi.

Yeni bina, dünyanın en başarılı müze mimarı olarak tanınan Renzo Piano tarafından tasarlandı. Renzo Piano isminde nasıl karar kıldınız?

İstanbul Modern’in kurulmasını ve faaliyetlerimizi gerçekleştirme olanağı sağlayan Antrepo binasının bazı ihtiyaçlarımıza yanıt verememesi uzun süredir üzerinde düşündüğümüz bir konuydu. Çıtamızı daha da yukarıya taşımak ve dünyanın önde gelen modern sanat müzeleriyle eşdeğer bir konuma gelmek adına uluslararası standartlarda bir müze binasına ihtiyacımız vardı. İstanbul Modern’i de içine alan liman sahasının yeniden düzenlenecek olması, bu hayalimiz için bir fırsat oluşturdu.

Müze mimarisi konusundaki uzmanlığı, imzasını taşıyan her müze ve sanat kurumunun bulunduğu kentin simge yapılarından biri haline gelmesi ve bu alandaki eşsiz deneyimi, ilk günden itibaren Renzo Piano ismini öne çıkardı. 2014 yılında ilk görüşmelerimizi gerçekleştirdiğimiz Renzo Piano, uluslararası sanat çevrelerinin dikkatini çekecek, bu eşsiz kentin değerini yansıtacak bir müze binası kurma hayallerimize ortak oldu.

Renzo Piano Building Workshop tarafından hayata geçirilen yeni müze binamızın inşası süresince faaliyetlerimizi Beyoğlu’ndaki geçici mekânımızda sürdürdük.

Dört yıl aradan sonra, Antrepo’nun bulunduğu noktada inşa edilen yeni binamızla, doğduğumuz yere dönmenin mutluluğunu yaşıyoruz. İstanbul’un simgelerinden biri olacağına inandığım yeni binamızı, Cumhuriyetimizin 100. yılında kentimize kazandırmaktan dolayı tarifsiz bir gurur ve mutluluk yaşıyoruz.

İstanbul Modern’in yeni dönemi ile ilgili hayalleriniz, beklentileriniz neler?

İstanbul Modern, Tophane gibi tarih boyunca İstanbul’un dünya ile irtibatını sağlayan, birçok farklı coğrafyadan tüccarların, denizcilerin, farklı kültürlerin ve dillerin bir araya geldiği bir noktada yer alıyor. Biz de İstanbul’un dünyaya açılan kapılarından biri olan bu bölgenin sunduğu tarihsel mirasa sahip çıkarak Türkiye sanatını dünya ile buluşturan bir müze olma hedefimizi daha da ileri taşımak istiyoruz.

Bu yolda bize yepyeni fırsatlar sunacak olan yeni müze binamızın, kültür-sanat hayatımıza olduğu kadar kentimize de çok büyük bir değer katacağına inanıyorum.

Yeni müze binamızdaki yolculuğumuza başlarken, sorumluluklarımız da artıyor. Türkiye’nin modern ve çağdaş sanat tarihini gelecek nesillere aktarma ve güncel sanatın önemli örneklerini izleyicilerimizle buluşturma hedeflerimiz doğrultusunda koleksiyonumuzu zenginleştirmek, yeni dönemde de en temel önceliklerimizden biri olacak. Eğitim programlarımız ve farklı alanlardaki etkinliklerimiz gelişerek devam edecek. Yeni binamızın sunduğu imkânlar ve bize kazandırdığı ivmeyle, sanatseverlerle ve genç izleyicilerimizle daha güçlü bağlar kuracağımıza inanıyorum.

Kısa sürede kentin uluslararası ziyaretçileri için görülmesi gereken önemli kültür sanat merkezlerinden biri haline gelen İstanbul Modern, Türkiye’nin sanatsal üretiminin ulusal ve uluslararası kitlelere aktarılmasında aktif bir rol üstleniyor.

Dünyanın gözü İstanbul Modern’de

İstanbul Modern’in yeni müze binasının açılışı dünya basınında da yankı buldu. The New York Times’ta David Belcher tarafından kaleme alınan haberde İstanbul Modern’in Renzo Piano imzalı yeni binasıyla ilgili görüşlere yer verilirken, açılış sergilerinin modern sanatı onurlandırdığına dikkat çekildi. La Repubblica’daki yazısında Piano ile İstanbul Modern’in tasarım süreci üzerine röportaj yapan Francesco Merlo ise binayı “uçan bir gemi”ye benzeterek ışık ve suyun bir dansı olarak betimledi. Alman yayını Frankfurter Allgemeine Zeitung’dan Stefan Trinks’in yazısında ise İstanbul Modern “Türkiye’nin Centre Pompidou’su” olarak tanımlandı.

Yazıda yeni müze binasının sade ve zarif bir mimariye sahip olduğu aktarılırken, koleksiyon sergisinin de 1945’ten bu yana Türkiye’de sanatın geçirdiği birçok evreye neredeyse eksiksiz bir genel bakış sunduğu da belirtildi. 

ABD merkezli TIME dergisi “Dünyanın en muhteşem 50 yeri” listesinde “Yeniden doğan bir klasik” başlığıyla İstanbul’a da yer verdi 

İstanbul’un Türkiye’nin en büyülü şehri olarak nitelendirildiği yazıda, İstanbul Modern’in ünlü mimar Renzo Piano imzalı Karaköy’deki yeni müze binasına da yer verildi.

TIME dergisinin web sitesinde yer alan habere aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir.

https://time.com/collection/worlds-greatest-places-2022/6194519/istanbul/ 

BBC’nin hazırladığı “Inside Museums” belgeselinin ilk konuğu İstanbul Modern 

BBC News kanalının dünyanın en ilham verici müzelerini mercek altına aldığı “Inside Museums” adlı belgesel programının ilk bölümü İstanbul Modern’e ayrıldı. Sanat eleştirmeni Alastair Sooke’un hazırladığı 24 dakikalık belgeselde, İstanbul Modern’in yeni müze binası mimar Renzo Piano’nun anlatımıyla keşfedilirken, koleksiyon sergisinde yer alan sanatçılarla yapılan röportajlarla da Türkiye sanatında yolculuğa çıkılıyor.

Belgesel, İstanbul Modern’in yeni müze binasının mimarı Renzo Piano ile Boğaz'ın ışıltılı suları ve ışığın yansımalarından aldığı ilham üzerine yaptığı tasarım hakkındaki röportajla başlıyor. Gülsün Karamustafa, Refik Anadol ve İnci Eviner’in koleksiyon sergisinde yer alan yapıtları üzerine söyleşilerin eşlik ettiği belgeselde müze koleksiyonunun başyapıtlarından Fahrelnissa Zeid’in "Cehennemim"i de anlatılıyor.

Belgeselde Alastair Sooke, kültürlerin eşsiz buluşma noktası olarak tanımladığı İstanbul’dan doğan sanatı, bu kadar özel kılan unsurların ne olduğunu Türkiye’nin önde gelen sanatçılarının gözünden keşfetmeye çalışıyor.

Programı izlemek için tıklayın.