Milli para okçu Öznur Cüre Girdi, yaşamın başına buyruk ilerleyişine boyun eğmeyip suyun akışını değiştirenlerden... 17 yaşında yaşadığı talihsiz kazayı kendi içinde bir başlangıca döndürmeyi ve yeni bir yaşam yolculuğu planlamayı başarmış biri. Tüm planını da “dayanıklılık” üzerine inşa etmiş. Pes etmenin, umutsuzluğa kapılmanın ve kaybetmenin onun sözlüğünde yeri yok. Ve ne mutlu ki hep o kazanıyor: İnsanları, maçları ve madalyaları...

Daha önce dört Avrupa şampiyonluğu, iki de dünya şampiyonluğu bulunan Öznur Cüre Girdi, koleksiyonuna Paralimpik Oyunları şampiyonluğunu da ekledi. 2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda makaralı yay kadınlar açık kategorisinde paralimpik şampiyonu olarak tarihe geçti. Paralimpik Oyunları’nda Türkiye'ye para okçulukta 16 yıl sonra altın madalya getirmeyi başaran Öznur Cüre Girdi’nin bu alanda dünya rekorunu da elinde bulundurduğunu eklemeden geçmeyelim.

Başarılı sporcu, Eczacıbaşı Topluluğu’nda 20 yılı aşkın süredir görev alan Kasım Cüre’nin kızı. Eczacıbaşı, spor yolculuğunun en başından beri Öznur’un yanında. Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı, elde ettiği şampiyonlukla hepimizi gururlandıran Öznur Cüre Girdi ile bir araya geldi. Eczacıbaşılıların da aktif katılım sağladığı sohbet içerikli bu buluşmada Öznur Cüre Girdi, zorluklar ve başarılarla dolu hayatını anlattı.

“Heyecan bana stres değil, mutluluk veriyor”

Faruk Eczacıbaşı: Öznur, benim senin müsabakalarını izlerken en çok dikkatimi çeken şey, kendine olan güvenin oldu. Öylesine bir duruşun var ki son derece kendinden emin ve ne yapacağını bilen bir tavırdasın. Azim, tutku, samimiyet, girişkenlik… Bunların hepsi bir araya gelmiş ve senin kişiliğinle özdeşleşmiş durumda. Bunu nasıl başarıyorsun?

Öznur Cüre Girdi: Antrenmanlar, psikolojik eğitimler, nefes çalışmaları derken her şeyi yerli yerine oturttuk. Tek bir yere odaklanma temalı çalışmalardan tutun, “Nabzın 180 iken bir anda 110’a nasıl düşürürsün?”e varan çok kapsamlı çalışmalar yaptık. İş öyle boyutlara geldi ki kendime şu soruyu sorarken buldum: “Ben şu an nefes alıyor muyum?”. Düşünün, öyle bir odaklanma hâlindeyim. Kendime olan bu güvenin altında, çok çalışmak ve her adımı bilinçli atmak yatıyor diyebilirim.

Ben 1,5 yıldır namağlup ilerliyorum. Bu süreçte 704 puanla hem paralimpik hem de dünya rekoru kırdım. Dünya rekorundan sonra tüm rakiplerim beni tebrik etti ama arka planda bana karşı bir hırslanma olduğunun da farkına vardım. Zaten hocalarım artık bana, “Öznur, rakiplerinin hedefi altın madalya değil artık, onların tek hedefi seni geçmek. Sen her zaman kazanan olacaksın çünkü ne kadar duygusal olursan ol o çizgiye gelince buz gibi oluyorsun.”

Heyecanlanmaktan keyif alıyorum. Heyecan bana stres değil, mutluluk veriyor; korku değil, özgüven veriyor. Bir örnekle açıklayayım: Tura çıkmadan önce sıralama için atış yapıyoruz. Orada bir Hindistanlı yarışmacıyla kıyasıya mücadele içine girdim. Arkamdaki rekor tablosu bir ona geçti, bir bana. Ve ben orada bir sıralama rekoru kırdım. Çünkü ben o anın, o heyecanın bilincinde ve farkındaydım. Bir atışı dahi bilinçsiz yapsaydım çok başka şeyler söylüyor olabilirdim. “Evet Öznur, sen bunu şansa geçtin.” diyebilirdim mesela. Kendimi bu ikileme düşürmek istemedim. Tam anlamıyla bilinçli bir şekilde yarıştığımın farkındaydım ve bunun üstüne giderek rekor kırdım. Bir insanın bilerek ve isteyerek tüm cesaretiyle korkmadan o adımı atabilmesi, onu gerçekten bir üst noktaya çıkarabiliyor.

“Umursanmak, ilgi görmek insanı hayata karşı motive ediyor”

Faruk Eczacıbaşı: Aile konusuna da bir paragraf açmak isterim. Aileni tanıyorum ve onları tanıdıktan sonra görüyorum ki senin buralara gelmende “ailen” önemli bir unsur. Bir de hocaların var elbette, onlar da bu ailenin demirbaşları. Bu destek mekanizmasının da etkisi büyüktür, öyle değil mi?

Öznur Cüre Girdi: Kesinlikle. Geçirdiğimiz o büyük kazanın ardından çok zor zamanlarımız oldu. Ablam bizim için okulunu bıraktı, yıllardır bizimle ilgileniyor. Kaza olduğunda ben 17 yaşındaydım, o ise 19. Düşünün o yaşlarda hayatını bize adadı. Beni bir bebek gibi büyüttü ve eğitti. Daha sonra beni kardeşime emanet etti. Yıllarca da kardeşim beni milli takımda sırtladı. Annem ve babam bir yandan tüm desteklerini verdiler. Daha sonra iş ekibe kalıyordu elbette. Umursanmak, ilgi görmek insanı hayata karşı motive ediyor. Bu durum benim işime daha da odaklanmamı sağlıyordu. Okçuluk Federasyonu’nda öyle bir sistem var ki; kaç saat uyuduğum, kaç saat derin uyuduğum, ne kadar ağrım var, hasta mıyım, keyfim yerinde mi, ne kadar mutluyum, ne kadar üzgünüm bunların hepsini bilmek isteyen bir ekiple çalışıyorum. Ekibim arka tarafta her şeyle en ince ayrıntısına kadar ilgilenirken benim tek görevim ok atmaktı. Ok atıp gülmekti, ok atıp mutlu olmaktı, ok atıp uyumaktı… O yüzden gerçekten destek ekibimizin, doktorlarımızın, hemşirelerimizin, psikologlarımızın, fizyoterapistlerimizin, hocalarımızın bizim için o muhteşem çalışmaları aslında bize bu madalyayı getirdi. Türkiye Okçuluk Federasyonu’nun ulaşmış olduğu seviye de elbette çok önemli. Federasyonumuzun çok iyi bir sisteme ve konuma sahip olması bizi gururlandırıyor.

“2028’de annemle birlikte Olimpiyat Köyü’nde karşılıklı kahve içeceğiz”

Faruk Eczacıbaşı: Olimpik tarafa göre paralimpik tarafta çok daha başarılı olduğumuz bir süreçten geçtik. Sen bunun hakkında ne düşünüyorsun, sence paralimpikteki başarının sırrı ne?

Öznur Cüre Girdi: Ben kaza geçirmeden önce olimpik bir sporcuydum. Elbette platformlar ayrı ve fakat emek her zaman aynı. Ve hepimizin ortak gayesi ülkemiz için altın madalya kazanmak. Onlar da o madalya için her şeylerini verdiler. Ben aradaki farkın sadece mental güç olduğunu düşünüyorum. Başarıya giden yolda insanın aklını meşgul eden o kadar çok soru oluyor ki… Bunların başında da “Bu kadar emek verdim ama ya başaramazsam?” sorusu geliyor. Elbette ben konunun uzmanı değilim ama paralimpik için şunu söyleyebilirim: Büyük zorluklarla karşılaşmış, tüm zorlukları göğüslemiş, acının da mutluluğun da ne olduğunu bilen, tecrübe eden insanlar olarak biz biraz daha gözü kara ilerliyoruz. Aradaki tek fark bu olabilir. Umarım 2028’de olimpik sporcular çok daha fazla madalya alırlar.

Faruk Eczacıbaşı: Sizin ailecek bir 2028 hedefiniz var diye duydum. Biraz bundan bahseder misin?

Öznur Cüre Girdi: 2020 Tokyo’da ben boccia diye bir spor gördüm. Bilardonun biraz daha rampada oynanan hâli gibi düşünün. Ben hemen anneme, “Seni bu spora başlatmamız lazım.” dedim. Annem hemen panik oldu, “Ben nasıl yapacağım?” dedi. Orada anneme sadece “Denemekle ne kaybederiz?” dedim ve annem spora başladı. Boccia rampası gerekiyordu, onu ayarladım. Ablama, “Senden çok iyi asistan olur.” dedim, ablam annemin asistanı oldu. Araç problemimiz doğdu, Türkiye’de sadece tek bir yerde bulunan engelliye özel rampalı araçlardan bir tanesini kiraladık. Anneme sadece şunu söyledim: “Beni mutlu etmek istiyorsan bu sporu yap.” Hem böylece kendini de görmüş olacaktı. Annem çok yetenekli bir kadın. Ablamla birlikte haftanın beş günü antrenmana gitti ve saatlerce çalıştı. Ve şu an annem boccia sporunda Türkiye ikincisi. Milli takım süreci de bir nevi başlamış oldu. Los Angeles 2028’e annemle birlikte gidip Olimpiyat Köyü’nde karşılıklı kahve içeceğiz. Hedefimiz bu.

“Tam bir yıl boyunca sadece lastik çektim”

Eczacıbaşılılardan Sorular: Okçuluğa geçişin nasıl oldu, o süreç nasıl işledi?

Öznur Cüre Girdi: Ben tekvando ile başladım. Tekvando nabız kontrolü çok gerektirmeyen, etkiye tepki prensibi ile ilerleyen bir spor. Okçulukta ise kimse size fiziksel olarak müdahale etmiyor. Bir hedef var ve her şey sizin elinizde.

Paralimpikte ben ilk olarak oturarak voleybol oynadım. Orada da iyiydim. Bolu’dayken oynuyordum, hatta milli takım teklifi de geldi. Fakat o ara benim İstanbul’a gelmem gerekiyordu ve İstanbul’da oturarak voleybol bulamadım. Bu durum beni mecburen başka bir spor yapmaya yönlendirdi. Nasıl bir spor yapabilirim sorusu üzerine yoğunlaştım. Arkadaşım Bahattin Hekimoğlu bana okçuluğu tavsiye etti. Denemek amaçlı başladım. O zamanlar okçuluk malzemeleri oldukça pahalıydı ve Okçular Vakfı sporculara ücretsiz ekipman desteği sağlıyordu. Okçular Vakfı’nda tam bir yıl boyunca sadece lastik çektim. En son ağladım artık, dedim ki “Ben ne zaman ok atacağım?”. Kardeşimle birlikte iki vesait kullanarak gidiyorduk. Bu süreçte yağmur mu yemedik, rampadan mı düşmedik, oldukça zorlu süreçler yaşadık.

Ben hayatım boyunca garantici bir insan oldum. O yüzden maçları da hep 2-3 puan önde götürmekten yana olurum. Yayı elime alıp attığım ilk atıştan itibaren hem hocalarım hem de ben okçulukta karar kıldık. 310 puan atmıştım ve hocam o zaman “Bu yay ile en yüksek puanı atan sensin” demişti. O günden itibaren okçuluk tamamen hayatıma girmiş oldu.

Eczacıbaşılılardan Sorular: Özellikle gençlerde heveslenip başladıkları bir konuda ilk zorlukta vazgeçme gibi bir durum söz konusu. Peki sende fazlasıyla gördüğümüz “kaldığın yerden tekrar devam etme ve üzerine koyarak ilerleme” motivasyonunu nasıl tarif edersin?

Öznur Cüre Girdi: Tecrübeler; iyi veya acı olmak üzere iki şekilde hayatımızda yer ediniyor. Ve fakat iyi ya da acı fark etmez her tecrübe sizi büyütür. Hatta acı tecrübeler sizi daha yukarıya çıkarır. Çünkü arkanıza dönüp baktığınızda ilk gördükleriniz acı tecrübelerden çıkardığınız derslerdir. Ben acı tecrübelerle inşa edilmiş çok iyi bir yerdeyim. Yokluk-varlık, bitiş-başlangıç vs. hepsini yaşadım.

2019’daki Dünya Şampiyonası ilk turnuvamdı. İlk maçı kaybettim ki baktığınızda son derece doğal bir durum bu. Ama ben üç gün ağladım. Hocalarım, “Daha ilk maçındı bu, neden bu kadar abartıyorsun?” dediler. Hayır, benim için artık kaybetme diye bir şey yoktu. Çünkü ben yeterince kaybetmiştim ve artık kazanma zamanıydı.

Bence gençleri de dedikleri her şeyin yapıldığı bir dünyadan çekip gerçeklerle yüzleşebilecekleri, zorlanacakları bir ortamla tanıştırmak lazım. Kaybederken ne kazandığını görmek bir çocuğu büyütecektir. Her çocuğun spor yapması da ayrıca önemli. Sporcu karakterine sahip bir çocuğun hem özgüveni artıyor hem yaşadığı kaybetmeler ve kazanmalarla birçok evreyi aşmış oluyor.

Başarı hikâyelerinin paylaşılması da çok önemli. En son verdiğim röportajın altına yapılan yorumlar beni öylesine mutlu etti ki. “Seni kız çocuklarıma izlettim ve onları spora başlatacağım” diye bir yorum vardı mesela. “Hayatım değişti.” yorumları olsun. Bu tarz hikayeler hep hayal gibi gelir ama hayır, bunlar hayatın içinde olan ve olabilecek hikâyeler.

“Arkamda çok büyük bir aile, çok büyük bir ekip var”

Eczacıbaşılılardan Sorular: Oldukça pozitif bir insan profili çiziyorsun. İnsan elbette her zaman aynı ruh hâlinde olamıyor. Sen bu pozitifliğini nasıl koruyorsun?

Öznur Cüre Girdi: Her günüm güzel geçmiyor elbette, her gün kahkaha atmıyorum. Hani derler ya “Çok gülenin çok derdi vardır.” diye, buna inanıyorum ben. İşin o tarafı da var ama ben tüm bunların üzerini gülerek örtüyorum. Yarınımız dahi belli değilken neden gülmeyelim ki diye düşünüyorum. 17 yaşında bir dakikada hayatım değişti. Şimdi diyorum ki, “Bir dakika sonram bile belli değilken neden gülmeyeyim, neden bu hayattan keyif almayayım?”. Maçların olduğu dönemlerde pesimist anlar, uykusuz zamanlar yaşayabiliyorum. Ama burada da hocalarım ve psikologlarımız devreye giriyor.  Tek başıma olmadığımı hissettiriyorlar, bunun için çok mutluyum.

Benim arkamda çok büyük bir aile var, çok büyük bir ekip var. Ve yine iyi ki bana inanan insanlar var. Onların güler yüzü, ilgisi beni mutlu ediyor. Bu hayatta bazı şeyleri başarabildiğimi onların sayesinde hissediyorum, o yüzden çok teşekkür ederim.

Buraya bir parantez de Eczacıbaşı ailesine açmak istiyorum: 2014’te yaşadığımız kazadan sonra benim bir yürüme cihazına ihtiyacım doğdu. O zamanlar bunu biz karşılayamamıştık. Ve yürüme cihazını bana Eczacıbaşı hediye etmişti. Bugün hâlâ yanımdasınız. Benim için çok özelsiniz. Ailem gibisiniz. Hiçbir zaman buna maddi olarak bakmadım. Beni sevdiğiniz için bu sevginin karşılığını vermek istedim. Bu madalyayı bu yüzden de çok istiyordum. Anneme, babama hep sizi yüzüstü bırakmamak istediğimi söyledim. Benden umutlu olmanız benim çok değerliydi. Hem ekibim hem ailem hem Eczacıbaşı hem de ülkem adına bu madalyayı aldım. Küçük bir kız çocuğuna o yürüme cihazını aldınız ve o çocuk şimdi buralara geldi. Bu madalyayı ben takıyorum ama asıl sahipleri arka planda destek olanlar. İyi ki varlar ve inşallah hep var olurlar.

Faruk Eczacıbaşı: Sen piramidin en yukarısındaki isimsin, senin bir ismin var. Bir de tabii senin destekleyen bir destek ekibi var, isimsiz kahramanlar yani. Senin nezdinde onları da ayrıca tebrik ediyorum.